Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla “Sıfır Atık Sıfır İsraf” projesi kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığında düzenlenen programda konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla “Sıfır Atık Sıfır İsraf” projesi kapsamında Diyanet İşleri Başkanlığı ev sahipliğinde düzenlenen programda konuştu.
Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda, Emine Erdoğan’dan önce kürsüye gelen Prof. Dr. Ali Erbaş, “Hava, su, toprak, tabiat ve ekolojinin bütün unsurları ile iyi ilişki içerisinde olmak, insanın iman ve kulluk görevi içerisindedir.” ifadesini kullandı.
Prof. Dr. Erbaş şunları kaydetti:
“Bir ölçü ve gaye ile en güzel şekilde yaratılan insan, varlık âleminin öznesidir. Bu durum, Cenâb-ı Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de emaneti kendisine yüklediğini ifade ettiği insanı, yeryüzündeki her şeye karşı sorumlu kılmaktadır. Dolayısıyla hava, su, toprak, tabiat ve ekolojinin bütün unsurları ile iyi ilişki içerisinde olmak, insanın iman ve kulluk görevlerindendir.
“Çevreyle barış içinde olmadan Cenâb-ı Hak’la her yönden uyum içinde olmak mümkün değildir.” diyen Erbaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslam inancının ve düşüncesinin temeli olan tevhit, İslam’ın ekoloji doktrininin de merkez noktasında yer almaktadır. Gerçekten de bugün insan-çevre arasındaki dengenin bozulması, esasen insanla Allah arasındaki bağın ortadan kalkmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple, çevreyle barış içinde olmadan Cenâb-ı Hak’la her yönden uyum içerisinde olmak mümkün değildir.
Sosyal bir varlık olan insanın dış dünya ile iki boyutlu bir ilişkisi söz konusudur: Birincisi, sosyal çevre ve toplumsal ilişkiler, ikincisi ise ekolojik çevre ve diğer varlıklarla olan ilişkilerdir.
İslam’a göre sosyal çevre ile ekolojik çevrenin müminlere yüklediği ahlaki ve hukuki sorumluluklar aynıdır. Bunlar da insanın çevreyle ilişkisini belirleyen sorumluluk, emanet, güzel ahlak ve salih amel gibi değerler etrafında şekillenmektedir.
Hepimiz biliyoruz ki çevremizdeki her şeyi emrimize amade kılan Rabbimiz, nimetlerinin karşılığı, kulluğun gereği ve huzurlu bir hayatın teminatı olarak bizlere yeryüzünü ıslah, inşa ve imar etme sorumluluğunu yüklemiştir. İşte imanımızın ve kulluğumuzun gereği olan bu sorumluluk, çevreyle ilişkimizin başlangıç noktasını teşkil etmektedir.”
“Çevre, Yüce Allah tarafından Kur’an’ın fermanıyla insana emanet edilmiştir”
“Diğer taraftan çevre, Yüce Allah tarafından Kur’an’ın fermanıyla insana emanet edilmiştir. Bu açıdan, insan-çevre ilişkisinde en üst ve belirleyici yaklaşım, emanet bilincidir. Fakat ne yazık ki günümüzde, yarınları düşünmeden çevreye yönelik sorumsuz, umarsız ve hoyratça bir yaklaşımı müşahede etmekteyiz. Eğer insanoğlu, bu tamahkâr yaklaşımından vazgeçip, çevreyle ilişkisini makul ve ölçülü bir denge ekseninde düzenlemezse, mikro ve makro planda birçok sıkıntıyla karşılaşacağımız aşikârdır.”
“Kişinin çevreyle ilişkisine bakılmadan iyiliğine karar verilemez”
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Çevreyle ilişkimiz, tüm peygamberlerin, kemali için çaba sarf ettiği güzel ahlakın bir gereğidir. Dolayısıyla, kişinin çevreyle ilişkisine bakılmadan iyiliğine karar verilemez.” ifadesini kullanarak şöyle devam etti:
“Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) iyi insanı, başkalarına faydalı olup güzel davranış sergileyen kimse olarak ifade etmiştir. Öte yandan Hz. Peygamber, insan-çevre münasebetinde, yolda insanlara eziyet veren şeylerin kaldırılmasını “sadaka” olarak açıklamıştır. Allah Resulü’nün bu bağlamdaki ‘(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi insanların geçişini zorlaştıran şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.’ hadisi bu hususu oldukça etkili bir şekilde ifade etmektedir.
“Çevreyle ilişkimiz, ahirette hesaba çekileceğimiz bir kulluk sorumluluğudur”
Ayrıca ‘Müslüman, bir ağaç diker yahut ekin eker de ondan kuş, insan veya hayvan yerse bunlar onun için sadaka olur.’ hadisi ise insanların istifade ettiği doğal çevre ile ilgili yaklaşımın uhrevi neticesini ortaya koymaktadır. Bu itibarla, çevreyle ilişkimiz, ahirette hesaba çekileceğimiz bir kulluk sorumluluğudur.”
“İnsanlığın günümüzde yarınlarını mahvedecek iki vahim tabloyla karşı karşıya kaldığını” söyleyen Prof. Dr. Erbaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Birincisi, her türlü nimetin sahibi olan Allah’a karşı nankörlüğün, yeryüzünde aç ve yoksul milyarlarca insana karşı haksızlık ve vicdansızlığın resmi olan israfın korkunç boyutlara ulaşmasıdır.
Bu durum aynı zamanda, küresel açlık sorunu ortaya çıkaran en önemli sebeplerdendir. Hal böyleyken, yaşadığımız çağda üretim ve tüketim dengesine dair pek çok teori ve pratik çalışmaya rağmen, çılgınlık seviyesine varan tüketim anlayışı ve korkunç bir israfa karşı koyamayışımız oldukça manidardır.
İkincisi ise çevre kirliliğidir. Bu noktada açıkça ifade etmeliyim ki çevreyi ihmal eden, havayı, suyu, toprağı kirleten insan, kendi elleriyle kendi geleceğini yok etmektedir. Allah’ın yeryüzündeki merhamet nişanesi canlı türlerini ve en büyük nimeti bitki çeşitliliğini yok etmektedir. Dahası gelecek nesillere nefes alınamaz, yaşanılamaz bir dünya bırakarak bütün insanlığın geleceğine kastetmektedir.”
“Burada hem çevreyi kirletmesi hem nice bedenleri zehirleyip pek çok hastalığa ve ölümlere ve hem de israfa sebep olması bakımından sigaraya değinmeden geçemeyeceğim.” değerlendirmesinde bulunan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, bir kez daha sigaranın zararlarına dikkati çekerek konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“İzmaritiyle, dumanıyla, kokusuyla ve yılda 100 bini aşkın vatandaşın ölümüne sebep olmasıyla, çevreye ve sağlığa zararı, yıllık 100 milyar TL’yi aşan, israfa sebep oluşuyla çağın vebası bir madde.
Kur’an’da A’raf suresi 157’nci ayette temiz şeylerin helal, pis şeylerin haram kılındığı hakikatini ısrarla milletimize anlatarak çevreyi yaşanmaz insanı da yaşayamaz hale getiren çok yönlü zararı olan bu beladan insanlığı kurtarmalıyız.
İşte bütün bunlar, insan-teknoloji-çevre ilişkisini sorumluluk, emanet, güzel ahlak ve salih amel bağlamında yeniden gözden geçirmenin elzem olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Aksi takdirde yaşanacak çevresel krizlerin, küresel ifsat ve israfın, yaşadığımız dünyayı topyekûn kaos ve kargaşaya sürüklemesi kaçınılmazdır.
O halde, kuşanılması gereken ahlaki tutum, farkında olduğumuz/olmadığımız nimetlere zarar vermeden, bütüncül bir yaklaşımı ve bunları bize sunan Rabbimizin belirlediği ilkeleri hayata hâkim kılmaktır.
Bu manada, “sıfır israf-sıfır atık” bir slogan olmanın ötesinde, Müslümanların “temiz ve yaşanabilir bir dünyanın, gelecek nesillere emanet edilebilmesi adına” en büyük şiarı olmak zorundadır. İnanıyorum ki Diyanet İşleri Başkanlığı mensuplarımız, her konuda olduğu gibi bu konuda da milletimize önderlik ve rehberlik edeceklerdir.
Ben bu vesileyle “Sıfır Atık Sıfır İsraf” projesini başlatan, hayata geçiren, bütün kurumlarda tanıtımını yapmaya çalışan Muhterem Cumhurbaşkanımızın Saygıdeğer Eşleri Hanımefendi’ye özellikle şükranlarımı arz etmek istiyorum ve buradan şu sözü vermek istiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığımızın merkezden taşraya, ilçeden köyden mezraya, 160 bine yakın görevlimiz ve onların aileleriyle birlikte bu projeye destek vereceğimizi yeniden ifade etmek istiyorum.”
KAYNAK: https://www.diyanethaber.com.tr/