Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş katıldığı televizyon programında zekatın önemini vurgulayarak; “Namaza, oruca, hacca ne kadar önem veriyorsak zekata da o kadar önem vermeliyiz.” dedi
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, Akit TV ekranlarından canlı olarak yayınlanan “İftara Vuslat” programına katıldı.
Ramazan ayının müminlerin kurtuluşu için bir vesile olduğuna işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Üç ay önce Rabbimize dua ettik, dedik ki; ‘Ya Rabbi, Recep ve Şaban aylarını bizim için mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.’ Duamızı kabul etti Rabbimiz, Ramazan ayına ulaştık. Recep ve Şaban aylarını değerlendirmeye gayret ettik.” dedi.
“Bir küçük tebessüm bile bir sadakadır”
İnfak etmenin muttakilerin bir özelliği olduğunu belirten Başkan Erbaş, “Darlıkta da varlıkta da infakın yolunu aramak lazım. Öfkeyi tutmak da bir infaktır. Kardeşinin yüzüne tebessümle bakmak da bir infaktır. ‘Kardeşinin yüzüne tebessümle bakman bir sadakadır.’ buyuruyor Peygamber Efendimiz. Demek ki infak etmek için, sadaka vermek için illa varlıklı olmak gerekmiyor. Bir küçük tebessüm bile bir sadakadır.” diye konuştu.
“Çocuklarımızın karakterleri İslam ahlakından uzak oluşmasın”
Konuşmasının bir bölümünde Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 4-6 yaş grubu Kur’an kurslarındaki eğitimlerin önemine değinen Erbaş, şunları kaydetti:
“Diyanet İşleri Başkanlığı olarak geçen yıl salgın öncesinde 200 bine yakın çocuğa ulaştık. Ülkemizin her ilinde, ilçesinde elhamdülillah mutlaka 4-6 yaş Kur’an kursu var. Çocuklarımız küçük yaşta sevgi saygı nedir, abdest namaz nedir öğrensinler. Peygamberimizin çocukları çok sevdiği gerçeğini çocuklarımıza bu yaşlarda öğreteceğiz. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; ‘Çocuklarınız 7 yaşına gelinceye kadar onlara temel dini bilgiler öğretiniz.’ Sevgiyi, saygıyı dürüstlüğü, evrensel değerleri çocuklarınıza öğretiniz. Anne babaya karşı saygı, anne baba sevgisi, ‘Büyüklerine saygı göstermeyen, küçüklerine sevgi göstermeyen bizden değildir.’ buyuruyor Peygamber Efendimiz. Bunları 7 yaşına kadar öğretmemiz lazım. Müslümanlar olarak bizler, çocuklarımızın karakter yapısının oluşmasında etkili olmalıyız. Başkalarına bırakmamalıyız. Çocuklarımızın karakterleri İslam ahlakından, Kur’an’ın ilkelerinden, sünnetin ilkelerinden uzak oluşmasın. Bu bizim için çok önemli bir sorumluluktur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de, ‘Çocuklarınızı yakıtı taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz.’ buyuruyor Rabbimiz.”
“Namaza ne kadar önem veriyorsak zekata da o kadar önem vermeliyiz”
Zekatın önemine vurgu yapan Prof. Dr. Erbaş, “Herkes komşunu gözetecek. Mahallesini gözetecek. Bir yerde fakirlik varsa, oraya zekat mükellefi insanlar hemen müdahale edecek, oraya koşacak. ‘Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, biz eğer zekatımızı hakkıyla vermezsek, Müslümanlığımızı tam yapmış sayılmayız. Namaza, oruca, hacca ne kadar önem veriyorsak, zekata da o kadar önem vermeliyiz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Camilerinin bir köşesini hayır marketi haline getiren hocalarımız oldu”
Anadolu insanının tarih boyunca, sadece yaşadığı yerde değil nerede bir mazlum, bir mağdur varsa onun yanında her zaman yer aldığının altını çizen Başkan Erbaş, “Sadece Türkiye Diyanet Vakfı olarak hem yurt içinde 81 ilimizde, 922 ilçemizde mazlumun, mağdurun yanında hep yer aldık. Bir mahallenin hocası, o mahalledeki fakir fukarayı tespit etmiş, geçmişten bize kadar gelen ‘zimem defteri’ uygulaması ile o mahalledeki fakir fukara insanların bakkala, markete olan borçlarını onların haberi olmadan ödemiş. Belki bunlar çok kamuoyuna yansımıyor. Dolayısıyla diyoruz ki iyi ki hocalarımız var, iyi ki camilerimiz bu şekilde sadece namaz kılınan yerler olarak değerlendirilmiyor. Salgın döneminde camilerinin bir köşesini hayır marketi haline getiren hocalarımız oldu. Böyle onlarca örnek var. Biz şu an salgına rağmen, çeşitli riskleri de olmasına rağmen 78 ülkede Türkiye Diyanet Vakfı gönüllüleri ile insanların fakir fukara, garip gureba, mazlum, mağdur insanların iftar ve sahur sofralarıyla onların yanındayız.” şeklinde konuştu.
“Bir mazlumun durumu eğer beni rahatsız etmiyorsa, Müslümanlığımda bir eksiklik var demektir”
Geçtiğimiz haftalarda Suriye’nin İdlip kentine yapmış olduğu ziyareti de değerlendiren Başkan Erbaş, şöyle devam etti:
“Çeşitli yönlerden riskli bir ziyaretti ama bu riskler bizim ‘Beklenen Sensin’ davetine icabet etmemizi engelleyemez. ‘Kardeşlerin seni bekliyor!’ diyoruz değil mi? Türkiye Diyanet Vakfının bir çağrısı, bir daveti; ‘Beklenen Sensin’. O ‘sensin’ sözünü ben üzerime alıyorum ve gidiyorum. Eşimle beraber gittim. Tozun toprağın içerisinde yaşayan 3 buçuk milyon insan. Bazen görmeyenler için bu masal gibi geliyor ama bu masal değil, bu hakikat. Su yok, elektrik yok, ev yok, yiyecek yok. Yani yokları üst üste koyduğunuz zaman adeta boyunuzu aşar. Tüm yoklukların olduğu bir yer. Allah kimseye iç savaş yaşatmasın. Kimseyi vatansız, evsiz, barksız bırakmasın. Şimdi şu hadis-i şerifi biz sadece okuyup, kitabı kapatıp kütüphaneye mi koyacağız? Hadis-i şerife bakar mısınız; ‘Müminler bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir azasına bir diken batsa, bir ızdırap duysa vücudun her tarafı ondan rahatsız olur.’ Bir tarafınızda bir rahatsızlık olduğu zaman bunun ıstırabı bütün vücudunuzu sarar. Müminler de böyle olmalı. Efendimiz (s.a.s.) böyle tavsiye ediyor. Eğer Suriye’de, Libya’da, Filistin’de, Tanzanya’da, Afrika’da, Avrasya’da, Balkanlar’da, Güney Amerika’da nerede olursa olsun bir mağdurun, mazlumun durumu, onun mağduriyeti, fakirliği, beni rahatsız etmiyorsa, benim Müslümanlığımda bir eksiklik var demektir ki bu hadis-i şerife uymuyorum demektir. Onun için biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bütün dünyada olmaya çalışıyoruz.”
“Ayasofya bir mekteptir, bir okuldur”
Son olarak Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasının İslam dünyasında büyük bir sevinçle karşılandığını ifade eden Erbaş, “Diyanet İşleri Başkanı olarak önce İslam ülkelerindeki diğer diyanet işleri başkanlarına, din işleri bakanlarına bir mektup yazdım. Mutluluğumuzu paylaşma mektubu idi. Öyle muhteşem dönüşler geldi ki. Bu tabi beklenen bir şeydi. Ayasofya bugün aynı zamanda bir mektep olma yolunda ilerliyor. 24 Temmuz 2020’de açtığımız günden itibaren Ayasofya’da cami dersleri yapıyoruz. Tefsir, hadis, Kur’an dersleri yapıyoruz. Şu anda Ayasofya’nın içinde sabah namazında 16 ayrı köşede Kur’an okunuyor, mukabele okunuyor. Dedim ki Ayasofya bir mekteptir, bir okuldur. Onun okul olma özelliğini biz daha da geliştirerek devam ettireceğiz. Aslına rücu etmesini sağlıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.