İslam’ın öngördüğü hayat anlayışında muhatap insandır. İnsan, kadın ve erkek olmak üzere iki farklı cins olarak birbirini tamamlayacak şekilde yaratılmıştır. Bu bağlamda İslam’da kadın erkek ayrımı söz konusu değildir.
İSLAM’DA KADIN
Yüce Allah insanı “halife” sıfatıyla var ettiğini (Bakara, 2/30), onu en güzel biçimde yarattığını (Tin, 95/4)anlatırken cinsiyetten söz etmemiştir. Allah’ın huzurunda, yeryüzünü O’nun rızasına uygun biçimde imar etme sorumluluğu yönünden kadın ve erkeğin konumu aynıdır. Kur’an-ı Kerim, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul ederek birçok ayetinde her ikisine birlikte hitap etmektedir. Bu sebepledir ki “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur.” (Ahzâb, 33/36) emrinin iki muhatabı vardır. Ve yine bu sebeple, aynı hatayı işlediklerinde aynı cezayı hak etmekte, (Mâide, 5/38; Nûr, 24/2) aynı güzelliği hayata taşıdıklarında da aynı mükâfatı kazanmaktadırlar. (Âl-i İmrân, 3/195; Ahzâb, 33/35) İbadet ve muamelelerde bazı farklılıklar dışında, temel haklar, dinî görev ve sorumluluklarda kadın-erkek eşitliği esastır.
İslam’da ilke olarak kadın- erkek fark etmeksizin insanların en değerlisi takva bakımından en üstün olandır. Kadın da erkek gibi aynı özden, kökten, benzer yaratılmıştır. “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır.” (Hucurat, 49/13)
İslâm’da erkekle kadın bir bütünün parçalarıdır. Biri diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşıdır. Kur’an, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten bahsederken birini diğerinden daha üstün veya diğerini aşağı tutmak yerine birbirlerinin tamamlayıcısı olarak kabul etmektedir. “Onlar sizin için bir elbise siz de onlar için bir elbisesiniz.” (Bakara, 2/187)Allah Rasûlü (s.a.s.) de, “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 94) buyurmuştur.
İslâm’ın gelişinden önceki millet ve toplumlarda hak ettiği değeri bulamayan kadın, İslamiyet’le kendi varlığında mevcut olan, insana yakışır değere sahip olmuştur.
İslam, hem küresel hem de bölgesel anlamda kadının değersizleştiği, sosyal-ekonomik haklarının ihlal edildiği, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir dönemde gelmiştir. Hz. Ömer bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir: “Câhiliye devrinde biz kadınları bir şey saymaz, hesaba katmazdık; bu durum Allah Teâlâ’nın onlar hakkında âyetler indirmesine ve kendilerine birtakım haklar vermesine kadar devam etti…” (Müslim, Talâk, 31) Hem ayet-i kerimeler hem de Hz. Peygamber (s.a.s.)’in in uygulamaları, telkin ve tavsiyeleriyle kadının konumuyla ilgili İslam’dan önceki yanlış anlayış ve uygulamalar kaldırılmış, miras, mülk edinme, ticaret, siyaset vb. hakları İslam’la tanzim edilmiştir. Kadın, bağımsız bir hukuki şahsiyettir; hak ehliyeti ve fiil ehliyeti açısından kadın olmak ehliyeti daraltan bir sebep değildir. “Kadınların, mâkul ve meşrû ölçülerde ödevlerine denk hakları vardır…” (Bakara, 2/228)“Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin.” (Nisa, 4/19) mealindeki ayet, Hz. Peygamber’in hem aile hayatındaki yerini almış hem de ashaba verdiği tavsiyelerde önemli bir yer tutmuş, Resul-i Ekrem (s.a.s.) Veda Haccı’nda 124 bin sahabesini kadınlarla ilgili olarak uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “…Bilin ki, sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır…”(Tirmizi, Rada, 11)
Saliha kadını dünyanın en değerli varlıklarından sayan Hz. Peygamber, hanımlarına son derece nazik davranmış “Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı en hayırlı olanlarınızdır.” (İbn Mace, Nikâh, 50) buyurmuş, ayrıca kadınların dövülmemesi gerektiğini de önemle vurgulamıştır. (İbn Mace, Nikâh, 51)
Veda haccı sırasında Rasulüllah (s.a.s)’in kafiledeki develerin yürüyüşünü ezgileriyle diri tutan Enceşe isimli, güzel sesli hizmetkârı vardı. Enceşe bazı ezgiler okumuş develeri iyice hızlandırmıştı. Kervandaki kadınların ve ezvac-ı tahiratın güç yetirmeyeceği şekilde develerin hızlı gittiğini gören Efendimiz hanımların korkusunu hissedince Enceşe’ye seslendi- Enceşe dikkat et, ağır ol, kristalleri kırma.” (Buhari, Edep, 90)
İslam’ın kadınlara vermiş olduğu değer göstergesinden biride onların annelik vasıflarıdır. Allah’a itaatten sonra anne hakkı hep ikinci planda tutulmuştur. (Lokman, 31/14) Kime iyilik etmesi gerektiğini soran bir sahabiye, üç kez “Annene, annene, annene!” cevabını veren ve “Cennet annelerin ayakları altındadır.” (Müslim, Birr, 8) buyuran Hz. Peygamber kadını saygıda zirveye çıkarmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) kadınların eğitimine önem vermiş, onlara haftada bir günü özel olarak ayırmıştır. Hz. Peygamber döneminde kadınlar toplumdan tecrit edilmemişlerdir. “Kadınları Allah’ın mescitlerinden men etmeyiniz. Sizden mescide gitmek için izin istedikleri zaman izin veriniz.” (Müslim, Salât, 134, 135, 137) emriyle mescitte kadınlara da yer ayrılmıştır.O dönemde durumu müsait olan kadınlar, cuma ve bayram namazları da dâhil olmak üzere bütün namazlara katılmışlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), eşleriyle zaman geçirmiş, her yolculuğunda kura çekerek bir eşini beraberinde götürmüştür. Hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonra sahabenin yaşananları anlamlandıramaması üzerine, eşi Hz. Ümmü Seleme ile istişare etmiş ve onun görüşüyle hareket etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) döneminde kadınlar savaşlara dahi katılmış, geri hizmette görev almıştır. İslâm’da ilk şehid kadındır.
Kadın bir eş, Allah’ın emaneti, bir erkeğin dünyada sahip olabileceği en değerli varlık; bir anne ki hürmet edildiğinde, hakları korunup gözetildiğinde cennetin anahtarı; bir evlat öyle ki terbiye edilip, yetiştirildiğinde cennet vesilesi; teyze anne yarısı; toplumu yetiştiren ve toplumda saygın bireydir…
Kevser YAZICI
Vaiz